Çok şey istemedi aslında Aleviler. Bu ülkenin yurttaşları olduklarını hissetmek istiyorlar. Üvey evlat muamelesinden kurtulmak istiyorlar. En doğal haklarından mahrum kalmak istemiyorlardı. 18. yy’ da Fransa Anayasasının başında, insan ve vatandaş hakları bildirgesinde şöyle diyordu:
‘’Her insan doğuştan ve yasa önünde eşittirler.’’
Esasında Avrupa’ nın bir icadıymış gibiymiş görünen bu gibi değerler doğu toplumlarında zaten irdelenmekteydi. İnsana, insan olduğu için değer vermek gerektiği, karşı düşüncelere katılıp katılmamak da özgür olunduğu, kutsal kitaplarda dahil olmak üzere edebi eserlerinde barış anlaşmalarında dahi baktığımızda biliniyordu.
Söz gelimi Kuran’ ı Kerim’ de Nisa Suresi 140. Ayette şöyle buyurmaktadır:
‘’Size kitapta bildirilmiştir ki: ALLAH'ın ayetlerinin inkâr edilip alaya alındığını işittiğiniz zaman, onlar başka bir söze dalıncaya kadar onlarla birlikte oturmayın; yoksa siz de onlar gibi olursunuz. ALLAH bütün ikiyüzlüleri ve inkarcıları cehennemde toplayacak.’’
Açıkçası burada düşünme özgürlüğünün daha da ilerisinde, alay etme gibi çirkin bir davranış dahi olsa insana kendi yaptıklarıyla sorumlu tutulacağını ve insanın kendisine yakışanı yapması gerektiğini ayet çok açık belirtmektedir. Erdemin ön plana nasıl çıkarıldığını da gözlemlemekteyiz.
Bireylerin en doğal hakkı olan inancını yaşaması devletler tarafından saygı ile karşılanmalı ve devlet gerekli özeni göstermelidir. Alevilerin inançsal ve kültürel hakları Prof. Dr. İzzettin Doğan’ ın öncülüğünde Avrupa’ da açılan davalarla kazanılmıştır. Davanın sonuç kararları genel hatlarıyla şöyledir:
- Devlet Alevilere ayrımcılık yapıyor.
- Alevi inanç önderlerinin (dedelerin) yaptıkları hizmetler kamu hizmeti olarak kabul edilmelidir.
- Alevilerin inançlarını gelecek kuşaklara, çocuklarına aktarabilmeleri için Sünni İslam’ a genel bütçeden hizmet için ayrılan paydan, Alevilere de ayrılmalıdır.
- Alevilerin içinde farklı görüşler olması, devletin Alevilere karşı sorumluluklarını yerine getirmekten alıkoyamaz. Alevilere inanç boyutu ve İslamiyet’ teki yerine ilişkin kararı ancak Alevi İnanç Önderleri olan dedeler verir.
Aleviler haklarını kendi öz vatandaşı oldukları devletine tekrar duyurdular. Bundan sonra da yapılacak ilk iş, kazandıkları davaya sahip çıkmak olacaktır. Bir toplum kendi davasına ne kadar sahip çıkarsa o kadar da samimidir. Kazanılan dava Alevilerin onurudur, geleceğidir. Ülkemizin de aydınlığı için bir vesiledir. Bundan ötürü tüm cem evlerimizde bu davalar ile ilgili etkinlikler (paneller, konuşmalar) yapılmalıdır. En azından kendine Aleviyim diyen tüm canların bu dava ile ilgili bilgi ve fikir sahibi olmaları sağlanmalıdır. Böylece kendi davalarını sürekli gündemde tutarak dikkat çekmeye de devam edecektir.
Tüm vatandaşlar gibi vergisini veren, askerlik hizmetini yapan; yeri gelince birlikte şehit ya da gazi olan Alevilerin buna hiçbir zaman itirazı olmadı, olamazdı da… Çünkü Aleviler vatanını, devletini dolayısıyla ülkesini seven yurttaşlardır. Bu topraklarda edep erkanın, ilim irfanın, aşk ve itikatın yollarını evrensel düzeyde tüm dünyaya ispat etmiştir. Bugün hâlâ Unesco tarafından Alevi önderleri yılı ilan ediliyorsa, hâlâ üniversitelerde onlarca Alevi çalıştayları yapılıyorsa, başta Avrupa’ dan ve dünyanın birçok ülkesinden bu topraklara akademik anlamda yüzlerce araştırmacı / öğrenci geliyor ve hayretler içerisinde kalıyorsa… kendi ülkesinde yabancılaşması ve yabancılaştırılması hangi vicdana ve ahlaki unsura sığar?
Yazık değil mi bu ülkenin tarihine?
Yazık değil mi bu ülkenin geleceğine?
Yazık değil mi bunca insan hakları ihlaline?
Okullarda sırf belli bir mezhebe göre namaz kılmıyor, ramazanda oruç tutmuyor diye dışlanan insanların hesabını kim verecek?
İşe alımlarda mezhepçilik ve hemşehricilik gözeterek yapılan mülakatlar ne kadarı adildir?
Tüm bunların bu ülkeye faturasını hiç mi düşünmüyoruz?
Liyakatı esas alın diyen Yüce Kitabımız Kuran’ ı Kerim’ den bu kadar mı uzaklaşıyoruz?
Tek derdi ‘’gelin tanış olalım’’ diyen sonrasında ‘’sevelim sevilelim’’ diye haykıran insanların inancından / geleneklerinden neden korkar bir ülke? Neden Yunusların, Sarı Saltukların, Karaca Ahmet Sultanların, Abdal Musaların torunlarının inançlarını ‘’kültürsünüz / folklorik bir unsursunuz’’ damgasını vurur?
Yalnızca Osmanlı (doğrusu Ottman/Ataman) Devleti’ nin kuruculuğunda değil; Türkiye Cumhuriyeti’ nin kuruluşunda da yer almış bir toplumdur Aleviler… Kurtuluş mücadelesine bizzat katılmışlardır. Mustafa Kemal Atatürk’ ün gerek Erzurum ve Sivas kongrelerinde gerekse de millet meclisinde en büyük desteği verenler Alevi Bektaşiler değil miydi?
Konumuzun dışına çıkmak değil niyetimiz, ancak bazı hatırlatmaları da yapmak gerektiği kanısındayız.
Cem Vakfı’nın büyük emek sarfederek kazandığı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Yargıçlarından Silvis’ in muhalif görüşlerine kısaca yer verelim;
- Aleviliğin dini ibadetlerine ilişkin hizmetlerin kamu hizmeti olarak değerlendirilmemesi;
- Alevilerin ibadet yerleri olan cemevlerine Devletçe hiçbir özel statü tanınmaması;
- Alevilerin inanç önderlerine Hükümet tarafından kamu görevlisi olarak istihdam edilmemeleri;
- Devlet bütçesinde Alevilik inancına ilişkin ibadetlere yönelik hiçbir hükmün yer almaması sorunlu birer mesele olmalıdır?
‘’… Bununla birlikte, Türkiye’ deki Alevilik inancı ile Sünni Müslümanlık inancının içinde bulunduğu konumlar birbiriyle kıyaslandığında, gösterilen muamelede bir farklılığın olduğu ve bu farklılığın tarafsız ve makul bir gerekçesinin bulunmadığı açıktır. Bu nedenle, bu dava tipik bir ayrımcılık davasından başka bir şey değildir.’’
Alevi İslam inancının mensupları olarak, ‘’Akılcı ve Bilimsel Düşünme’’ nin çağında bu gibi ayrımcılıkların sona ermesi en büyük dileğimizdir. Aleviler kırmadan dökmeden barış içinde haklarını aradılar. Lâkin ülkemizin birliği ve geleceğimizin barış içinde yaşaması da ancak adil ve eşitlikçi bir ortamla mümkündür.
ALEVİ İSLAM İNANÇ HİZMETLERİ BAŞKANLIĞI
Ayrıntılı Bilgi İçin; Alevi İslam İnanç Hizmetleri Sayfasını Takip Ediniz https://www.aleviislaminanchizmetleri.org/