“Alevilikte imanın aslı üçtür. Bu üç ilke; “Allah – Muhammed – Ali” dir.
“Lâ İlâhe İllâllâh, Muhammed’ün Resulullah, Aliyyün Veliyullah”
Yani; Uluhiyyet, nübüvvet, velayet…
Bu üç ilkenin tek bir ilke olarak açıklanması ise; Allah inancı üzerine inşa edilmiş ve ona bağlı olarak yapılandırılmıştır. Elçi, bu öğretiyi Allah’tan almakta ve veli de elçi ile ilişkisinden ötürü elçiden almaktadır.
Nübüvvet (Peygamberlik) makamı; iyiliklerin ve güzelliklerin temsilidir. Nübüvvet makamı Hz. Peygamber ile sona erdiğine ve başka da peygamber gelmeyeceğine göre iyiliklerin ve güzelliklerin temsilini kim sağlayacaktır?
Velayet makamı sağlayacaktır.
Kur’an buyurur ki; “Gözünüzü açın, Allah’ın velileri için hiçbir korku yoktur. Tasaya da düşmez onlar. Dünya hayatında da ahirette de müjde vardır onlara…” (Yunus,62-64)
Allah velileri yüzyıllardır hem dirileri ve hem de ölüleri toplumun birliğine, dirliğine vesile olmuş, hastasına, umutsuzuna umut olmuş ve toplumu peşinden sürüklemişlerdir. Hz. İmam Ali; “Alim ölü olsa bile diridir, cahil diri olsa bile ölüdür.” Diyerek ne de güzel “Beka billah” makamı olan velayeti tanımlamıştır.
“Allah yolunda ölmüş olanları ölüler sanmayın sakın. Hayır! Onlar diridirler. Rablerinin katında rızıklandırılıyorlar.” (Ali İmran, 169)
Veli, Kur’an’ı Kerim’de Allah’ın zati isimlerindendir. Kâmil insanda hakkın sıfatları çıkmıştır. Hz. Muhammed’de bu sıfatları görüyoruz. “Allah güzeldir, güzel olanı da sever” denmiştir. Muhammed’in güzelliği ahlakıdır. O Allah’ın ahlakıyla ahlaklanmıştır. Allah’ın Resul veya Nebi diye ismi yoktur ama Veli diye ismi vardır. Kişinin varacağı son aşama velayettir. Çünkü Allah yeryüzüne halife yaratacağım diyerek bütün insanların içine soyluluk yani zati sevgisini koymuştur. Tohum meyvenin içindedir ama, tohumun içinden de ağaç çıkar. Yani “içindeki içinde” dir. İşte insanın içindeki ilahi tohum velayettir. Velayet bir erdem noktasıdır. Yalnız Allah rızasını gözeterek insanlığın kurtuluşuna hizmet eder. Onların hizmeti karşılıksızdır, hiç karşılık beklemezler. Velayetin başı Hz. İmam Ali’dir. İnsan Suresi Hz. Ali’nin şanınadır. Okuduğumuzda o yüce karşılıksız hizmeti göreceğiz.
İslam’ın temel koşulları Alevilikte altıdır:
1. Tevhid
2. Adalet
3. Nübüvvet
4. Velayet
5. İmamet
6. Mead
Tevhid = Allah’tır. Adalet = Yasadır. (Usuli dindir).
Nübüvvet = Hz. Muhammed’dir. Velayet ve İmamet = Hz. İmam Ali’dir. (Usuli dindir)
Mead = Yasanın uygulandığı alandır, yani ölüm ötesidir.
Üç koşul, makam ve varlıktır. Allah bu üç koşula uymamızı buyuruyor. “Sizin veliniz Allah’tır. O’nun Resulüdür. Ve ibadet rükuda iken zekât verendir” (Maide,55)
Tevhidi, Nübüvveti, Velayeti temsil eden bu üç ismi birlikte anmak temel inançtır. İmanın şartıdır.
Zat: Kaynaktır. Nübüvvet: Emirdir. Velayet : Uygulamadır. Velayet, bütün mevcudata ilmen ve halen tasarruf (Sahip Olma) etmektir; Veli de tasarruf edendir.
Vahiy iki türlüdür. Aracılı, aracısız. Aracılı Cebrail’dir. Aracısız gelen ise gönle gelen ilhamdır. Nübüvvete, vahiy yoluyla (Cebrail vasıtasıyla, aracı) bilgi, velayete aracısız olarak bilgi (gönle gelen ilham) gelmiştir. Nübüvvet Peygamber efendimizle birlikte sona ermiş, artık ondan sonra peygamber gelmeyecek ama velayet sonsuza kadar devam edecektir.
Hacı Bektaş Veli buyurur ki; “Ey Derviş bil ki, Allah’ın velisi, kendi zamanının Nuh’udur. Onun yardımı, Allah’ın kullarını tufan belasından koruyan gemidir. Su tufanında her ne kadar su bela ise de vücutlara yönelik olduğu için ondan kurtulmak kolaydır. Ancak cehalet ondan daha zordur, daha kötüdür. Çünkü onda boğulan kimse ilelebet kurtulamaz.” (H.B. Veli, Makalat-ı Gaybiye)
Bu velilerin kendileri gibi türbeleri de hep yükseklerde / yücelerde olmuştur. Dağların başları onların mekanlarıdır. Yücelerden alemi seyreylemektedirler. Toplumun çerağlarıdır onlar. Karanlık günlerinde yollarını aydınlatmış, dertlerine derman, gönüllerine şifa olmuştur. Allah’a veli olanlar; Allah dostudurlar. Keramet sahibidirler. Onlar görülünce Allah hatırlanır. Onun için yüzyıllardır ülkemizde Alevi, Sünni olsun bu Allah velilerinin türbeleri ziyaret edilmiş, orayı vesile edinerek Allah’a dua edilmiş, kurbanlar kesilmiş, vesile kıldığı velinin hürmetine rabbinden affı mağrifet dilenmiştir.
Ne yazık ki; Vahabileştirilen İslam, velilerin türbelerini ziyaret etmeyi şirk olarak tanımlanmıştır. Suudi’nin Vahabi yorumu Hz. Peygamberimizin mübarek makamını ziyaret edip, el açıp dua etmeyi de şirk saydığından hacıların el açıp dua ettiklerinde askerin dipçiği ile karşılaşmaktadırlar. Cennet seyyidesi Hz. Fatima’nın mezarının (ne yazık ki türbesi yoktur) olduğu yeri tahmin edip başına bir taş konulduğunda koyanın başı vurulmaktadır. İslam bu hale geldi / getirildi.
Ey Aleviler! İnadına ziyaret edin türbeleri. Başında dua edin, dualarınızın kabulünü Allah’tan dileyin. Lokmalarınızı yapın, kurbanlarınızı kesin. Biz Aleviler o velilerin nice kerametlerine, yüceliklerine tanık olduk.
Bizler İslam’ı Alevi’ce okuduk ve öyle kabullendik ve öyle yaşadık. Vahabi’ler gibi İslam’ı okumadık / okumayacağız da. O zihniyet Hz. İmam Hüseyin’in türbesine bile tahammül edemeyip yedi kez yıkmış, darmadağın etmiştir. Bizi temsil etmeyenlerin fetvaları bizleri bağlamaz. “Onların dini onlara, bizim dinimiz de bizedir” der Kur’an’ı Kerim. Alevilikte dinin temel koşullarından biridir velayettir. Velayetin inkârı Aleviliğin inkarıdır.
Biz Aleviler; alemlerin rahmetini, Ehl-i Beyt’ini ve Allah velilerini sevdik. Ve buna da tevella teberra dedik. Tevella edip ikrar verdiklerimizin izini takip ettik ve de edeceğiz... Yolları yol’umuz, ikrarları da ikrarımız olmuştur. Onların yollarına halen binlerce insan kurbanlarını keserek, Allah rızasına paylaşmaktadırlar. Bu velilerin dergahları; yoksulların aş evi, barınağı, okulu, dayanışması ve aynen mescitlerin işlevi gibi olmuşlardır. Burada ruhsal tedavilerini gerçekleştirmişler, Mevlasına dualarını sunmuşlar, seyr-i seferini yapıp, sevdiğiyle hasbıhal olmuşlardır.
Bu veliler, şekil ve şölenlerle değil, gönül yoluyla Rabbine ulaşmayı hedeflediler. Özgürlüklerin ve esaret tanımamanın sembolü oldular. Dini saltanat aracı olarak kullanmadılar. Kendilerini Allah’a yakınlaştıracak rahmet vesilesi ibadetlerini öncü kıldılar. İnsanlığın maneviyatının öncüleri olarak öne geçtiler ve Allah’ın yakınlığına (Kurb-u âlâ) mazhar oldular. Kurallar ve şölenlere büründürülmüş bir inanç insanı olgunlaştıramaz. Şekil ve şölenlere bürünüp veli olan birine tanık oldunuz mu?
“Allah’tan bir nimeti, bir lütfu ve Allah’ın müminlerin ödülünü vermezlik etmeyeceğini de müjdelerler.” (Ali İmran,171)
O müjde velayet makamının sırrına ermemizin müjdesi olsun. Cennet ve huriler ise, ödüllenmek isteyen zahir ehlinin olsun. Bizlere salt sevgiye büründürülmüş Allah yeter.
VELAYET NEDİR?
Hz. Peygamberin Hakk’a yürümesinden sonra nübüvvet sona ermiştir. Velilerin devri yani “velayet” devri başlamıştır. Velayet devri, Hz. Ali ile başlamış bundan dolayı Hz. Ali’ye “Şah-ı Velayet” denilmektedir.
Hz. Ali’ den sonra gelen tüm veliler, velayet makamının temsilcileridir.
Veli kimdir ve velilik nasıl bir olgudur. Veli halktan Hakk’a dayanan bir sistem içerisinde görev yapar. Halka makbul olmadan Hakk’a makbul olunmaz vecizesi gereğince, önce halka makbul olur ki, dolayısıyla Hakk’a makbul sayılır. Veli, bu mertebeye Allah yolunda çok çalışıp, çok emek ve gayret sarf ederek Allah’ın rızasını kazanarak erişir. Kendisini Hakk yoluna adamış gece, gündüz Allah yolunda olan, Allah’ın ilmiyle ilimlenen haliyle ve Allah’ın iradesine göre hareket eden bu gibi kimseler; bazı ilahi mesajlara muhatap olabilirler. Gece gördükleri rüyalar, bu gibi kimseler için önemli mesajlar olabilir. Ali ile kalın, Velayetle kalın, Muhabbetle kalın.
ALEVİ İSLAM İNANÇ HİZMETLERİ BAŞKANLIĞI
Ayrıntılı Bilgi İçin; Alevi İslam İnanç Hizmetleri Sayfasını Takip Ediniz https://www.aleviislaminanchizmetleri.org/