Orucun Arapçada kelime anlamı, “Savm ve siyam” olarak geçer.
Savm; Hareketsiz kalmak, susmak anlamındadır.
Hz. Meryem ana, çocuğunu babasız dünyaya getirince ilahi bir ses ona, “Sus” der. O da susar kimseyle konuşmaz.
İslam Ansiklopedisi, Kur’anda, Meryem Suresinde bir sesin Meryem’e;
“Ben acıyana savm adadım, bu gün kimseyle konuşmam.”[1]
Kur’an, savm kelimesinin, oruç tutmak ve susmak anlamın da iki şekilde kullanıldığına işaret etmektedir. Ansiklopedi, susmak ve oruç tutmak kelimeleri arasında bir bağ olduğunu vurguluyor ve belirtiyor.
Kur’an;
“Oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi, sizin de üzerinize farz kılındı. Bu sayede korunmanız umulmaktadır”[2]
Ayetten de anlaşılacağı gibi İslam’ın kutsal kitabı Kur’an, Hz. Muhammed’e gelmeden önce, ki (Hz. Adem’den, Hz. Hatem’e kadar) peygamberler de oruç tuttuklarını belirtiyor. Tuttuklarına göre hangi orucu tutmuşlardır? İslam’dan önce orucun var olduğu ayetten de anlaşılmaktadır.
Hz. Adem’den beri oruç vardı. Dünyanın bütün büyük dinlerinde, belirli kutsal zamanlar sırasın da, ya da öncesinde veya özel nedenlerle oruç tutuluyordu. Bütün tarihi kaynaklar, oruç adetinin insanlığın eski bir geleneği olduğunda birleşiyor.
Bizim konumuz İslam’da oruç olduğuna göre onu irdeleyeceğiz.
Ayette de görüldügü gibi oruçtan amaç kötülüklerden korunmak, nefsi terbiye etmek, iyi ahlaklı bir insan olmaktır. Tanrı boş yere insanları aç bırakıp cezalandırmaz. Orucun gerçek anlamı kötülüklerden uzak durup, iyi ahlaklı olup tanrının buyruğunu yerine getirip olgun insan, yani “insan-ı kamil” olmaktır. Bütün ibadetlerden amaç insanın gerçek anlamda kendini bilen “insan” olmasıdır.
Kur’an’da oruç, vacip ve farz olmak üzere ikiye ayrılmıştır.
Farz olan: bütün İslam alemine bildirilen oruçtur.
Vacip olan: bir dileğin yerine gelmesi veya işlenen bir suça tevbe etmek için tutulan “Nezir orucu”dur.
Bu tutulan oruçların iki yönü vardır; Zahir ve batın.
Zahiri yönü: Allah’a şükretmek, ola ki nefis aç kalınca yoksul, yetim, çaresiz ve sağlığı kendisini geçindirmeye yetmeyen insanlarımızın çaresizliklerini, ve sıkıntılarını hissedip, merhamet duyguları gelişip, vicdan muhakemesi çalışır, bu çaresiz insanlara yardım elini uzatılır.
Batini yönü: Gerçek müminin orucu ise senede 365 gündür. O kişi yaşamı boyunca halk için çalışır, paylaşımcıdır. Komşusu aç iken o tok gezemez. İnsanlar sefalette iken o saltanatta olamaz. O gerçek mümindir ki, sadece nefsini değil, yani midesini değil, bütün uzuvlarını harama bağlı tutar.
“Şeriatın emrettiği zahiri orucun yanında ayrıca tarikat ve hakikat oruçları da vardır”[3]
Zahiri oruç: gündüzleri yemekten içmekten ve mukarenetten kesilmektir. Ramazan ayında tutulur.
Hakikat orucu: Ömür boyu devam eder. Oruçlu, gece gündüz bütün azalarını kötü duygulardan muhafaza etmek mecburiyetindedir. Gıybet etmez, hiç bir fenalık düşünmez, kimseye zulmetmez, dövmez, sövmez, duygularını kötüye kullanmaz. Duygularını kötülüğe kullandığı anda, fiilen yapmasa da orucu bozulmuş olur. İşte asıl oruç budur. Çünkü Cenab-ı Fahr-i kainat sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz buyuruyor ki:
“Nice oruçlular vardır ki, oruçlarından onlara sadece bir açlık kalmıştır.”(İbn-i Mace)
Bu Hadis-i Şerif’ten anlaşılıyor ki, bir çok oruçlular iftar ediyorlar farkında değiller, hem de oruç tuttuklarını zannediyorlar. Görünüşte yemeyip, içmeyip oruç tutuyorlar, ama yaptıkları hareketler hiç de bir oruçlunun hareketine benzemiyor.
Dolayısı ile bir çok iftar edenler de vardır ki oruçludurlar, oruçları bozulmamıştır. Niyetleri daima istikamet üzerinde bulunur. Kötü duygu ve düşüncelerden kendilerini alıkoymuşlardır, istedikleri gibi hareket edemezler, istediklerini yiyip içemezler.
Hadis-i Kudsi’de “oruç benim içindir, mükafatını ben veririm” diye bildirilen oruç bu oruçtur.
Hakikat orucu: Hazret-i Allah’ın muhabbetini sırda muhafaza etmektir. Cenab-ı Hakk’ı görmek sır gözü iledir, yoksa baş gözü ile görülmez. O muhabbet çıkıp başka muhabbet girdiği zaman, hakikat ehlinin orucu bozulmuş olur. Onu kaza edecek ki, yani istiğfar edip aynı muhabbeti duyacak ki, orucu devam edebilsin. Çünkü o insanları Hazret-i Allah kendisi için halk etmiştir.
Hadis-i Kudsi’de “İnsan benim sırrımdır, ben de insanın sırrıyım” diye buyuruyor. Hz. Mevlana’da bir coşku halindeyken; “Söyletmeyin bana insanın ne olduğunu. Söylersem sizde yanarsınız bende yanarım.” Onlar daima Hakk iledir. Dolayısı ile Hazret-i Allah o kullarının başka bir şeyle meşgul olmasını da istemez. İşte Allah’ın “dosdoğru yolu”nda olan kamil insanlar bunlardır..
Bunların orucu da hakikat orucudur.
ORUÇ NİÇİN TUTULUR?
Allah, irade sıfatını yalnız insanlara bahşetmiştir. İşte oruç iradenin imtihanıdır. Kiminle? kendi kendinle, hiç bir şeyle uslanmayan nefsin, oruç ile ıslahıdır. Çünkü açlık had safhada iken yememek, içmemek, iyilik için nefsin dizginlerini çekip iradeyi kullanmaktır, yani vücuda aklın hükmüdür. Kendi bedenine sözünün geçmesidir. Cenabı Allah bir kutsi hadisinde, “Oruç benim içindir, onun mükafatını da ben vereceğim.”
Niçin? Çünkü, Allah ile kul arasındadır. Tamamen kendi rızalığı ve kendi iradesi altındadır. Yeter ki oruç denilen bu muazzam bedeni İbadet şuurlu olarak aşkla yapılsın. Eğer birilerine görünmek adet yerini alsın diye yapılıyorsa, yani ruhu manası gayesi anlaşılmadan yapılıyorsa, gayeye hizmetten uzak olur.
Oruç, yalnız aç kalmak değil, aynı zamanda açı arayıp onu doyurmanın da adıdır.
Oruç, dili ile gönül kırıyorsa, eli ile yanlış yapıyorsa, ayağı ile yanlışa gidiyorsa, günlerce aç kalsa da amaca ulaşamaz.
Hz.Peygamberimiz de, “Birçok insan vardır ki, bu zavallıların alacağı sevap, aç ve susuz kalmaktan ibarettir” diye buyurmasının gerçeği budur.
Oruç, tüm uzuvlarıyla Allah rızasına tutulmalıdır.
ORUÇ NASIL TUTULMALIDIR?
Oruç, Beden orucu olmalıdır. Gözün orucu, gafletten men olunmasıdır. Dilin orucu, yalandan, gıybetten, dedikodudan uzaklaşmaktır. Kulağın orucu, yasaklanmış şeyleri işitmemektir. Nefsin orucu, hırs ve şehvetten kendisini korumasıdır.
Kalbin orucu, bütün nefsani duygulardan arınıp beşeri sevgiden uzaklaşmaktır.
Ruhun orucu, dünya malına tamah etmemektir. Sırrın orucu, Hakk’tan gayrisini görmemektir. Batındaki oruç, kalbe, ruha, sırradır.
İşte oruç bütün vücudun azalarıyla tutulmalıdır. Oruç tutuyor görüneceksin yalan söyleyeceksin, küfür içinde olacaksın, başkaları da niçin benim gibi oruç tutmuyor diye cana kıyacaksın ve sonunda oruç tuttum Allah kabul eyler diyeceksin. Böyle orucu Allah kabul eder mi? Oruç tutan insan kalp kırmak değil, kırılan kalbi tamir etmektir. Oruçluyum diye ona buna saldırmak değil, örnek insan, yani kamil insan olmaktır.
İnsanları sevmek, bağışlamak, acımak ve yardım etmektir. Allah kavramı da bu değil midir? Cenabı Allah “Oruçlunun ağız kokusunu severim” diye buyuruyor. Bu koku, çirkin açlık kokusu mudur? Hayır, ya nedir? O oruçlu ağızda hile bulunmaz, yalan ağzın yanına gelmez, kimseyi aldatamaz. Çünkü, Kainatta Allahsız bir zerre görmez ki! Nasıl aldatabilir ki!
Hakk aşığı da ne güzel söylemiş;
“Sevap istersen öldür yalanı
Cennet istersen incitme canı.”
Öyleyse kötülükle karşılaştığımız zaman kendi kendimize, dikkat et oruçlusun, yani Allah’ın sıfatısın. Ayıpları görmeyeceksin, örteceksin, kötülükleri iyilikle karşılayıp, güzelliğin ne olduğunu göstereceksin, işte oruç budur.
Düşününüz, hayvanı bir yere bağlayıp yiyecek vermeyip aç bırakırsan, bu oruç mudur? Hayır, oruç aşkla, şevkle ve şuurlu tutulmanın adıdır. Midenin açlığı değildir.
Hz.İmam Ali şöyle buyuruyor;
“Bedenin orucu, irade ve ihtiyarla azaptan korkup sevaba girmeyi, ecre (sevap) nail olmayı dileyerek yemekten kesilmektir. Nefsin orucu, beş duyguyu öbür suçlardan çekmek, kalbi de bütün şer sebeplerinden ayırmaktır. Kalbin orucu dilin orucundan, dilin orucu ise, midenin orucundan hayırlıdır.”[4]
Şahların şahı da bütün uzuvlarımızla oruçlu olmamızı istiyor.
Bir atasözümüzde şöyle der; “Mümin korumalı nefsini kibirden / Ağzını küfürden, gönlünü kirden.”
Evet önemli olan kinden kibirden, şehvetten, buğuzdan, azgınlıktan, cürümden, haramdan kısaca bütün kötülüklerden arınmaktır oruç.
Hz.İmam Ali efendimiz, “Bir bölük halk, sevap için Allah’a kulluk ederler, bu kulluk tacirlerin kulluğu, bir bölükte Allah’a korkarak ibadet eder, bu kölenin ibadetidir. Bir bölükse Allah’a şükrederek kulluk eder işte hür kişilerin kulluğu budur.”
Oruç da bir ibadet olduğuna göre tacirlerin, kölelerin ibadeti gibi değil, özgür iradeyle, aşkla, sevgiyle tutulan oruç, yapılan ibadet makbul olduğunun altını çizmektedir.
Oruç iki türlü tutulur;
Bedenin orucu; irade ve ihtiyarla azaptan korkup, sevaba girmeyi ecre nail olmayı, dileyerek yemekten kesilmektir. Nefsin orucu; beş duyguyu öbür suçlardan çekip, kalbi de bütün şer sebeplerden ayırmaktır.
ORUÇ’UN HİKMETLERİ
Orucun batini anlamdaki hikmetleri de şöyledir;
Birinci hikmet; Oruç tutan kendini kontrol ederek, iradeye ve nefse sahip olarak düzgün insan olmanın seyrini yapar. Allah’ın ahlakıyla bezenir, eline, beline, diline sahip olur.
İkinci hikmet; Oruçlu insan bir şey yapmış olmanın rahatlığıyla gönlünde huzur bulur. Huzur demek ise, Allah’la muhabbet etmektir.
Hakk aşığı şöyle der;
“Muhabbetle bulanlar buldu Hakk’ı
Muhabbetsiz kulun Hakk’ta ne var hakkı.”
Oruçta kıble; “Her nereye dönersen Allah’ın cemalini görürsün”[5]
Her tarafı kıble edip ibadet halinde olursun, yön ve şekilden uzaklaşıp yeryüzünü mabet edinmektir.
Üçüncü hikmet; Aç olan insan aç olanın halinden anlar. Açlığını yüreğinde hisseder, yardım eder, aç doyurur, lokmasını paylaşır, yaratanına aç olanlar için yalvarır. Peygamberimiz de; “Komşunuz aç iken, siz tok olup gerçek mümin olamazsınız” diye buyuruyor.
Cömertlik aşık olanlara mahsustur. Bu hikmetin farkına varır. Allah cömerttir, cömert olanı da sever, deyip cömertlerle birlikte cömertlik, makamının sırrına vakıf olursunuz.
Dördüncü hikmet; Kazancınız yani ekmeğiniz, tuzunuz helal olmalıdır. Helalından kazanmak lazımdır, kul hakkı yememek lazımdır. Aç kalarak, kul hakkının ne kadar önemli olduğunun bilincine varıp, başkalarının açlığının sırrına ermektir. Yüce peygamberimiz; “Nefsini bilen, Rabbini bilir,” diye buyurmasının hikmeti budur.
Beşinci hikmet; Hakiki oruçlu insan, kınından sıyrılan bir “İnsan-ı kamil”dir. o makamda yapılan ibadet “Amel” olup Hakk’ın dergahına yazılır.[6]
KAYNAK: Ali Rıza UĞURLU,Aşk-ı Muhabbet
[1] Meryem Suresi, Ayet 26
[2] Bakara Suresi, Ayet 183
[3] Ömer Öngüt, Allah-u Teala’nın Hükümleri Kitabında, s. 32-33
[4] Hz. Ali, Nehc-ül Belaga, s. 396
[5] Bakara Suresi, Ayet 115
[6] Şemsettin Yeşil, Miracın Hakikatı, Berat’ın Esrarı-Orucun Manası
Ayrıntılı Bilgi İçin; Alevi İslam Din Hizmetleri Sayfasını Takip Ediniz http://www.aleviislamdinhizmetleri.com/