Bayramlar gibi kutsiyet atfedilmiş günlerin sadece adet, gelenek tarafında kalırsak, ibadetler dâhil olmak üzere adetlerin gölgesinde taklitten öteye geçmeyen uygulamalar olur. Peygamberimizin bizi davet ettiği hakikate uzak kalmış oluruz.
Cem ibadeti; bizim bayramımız seyranımızdır. Cem, bize ehl-i beyt ve Kırklar Meclisi’nin emanetidir. Cem, kâinattaki her zerreyle kucaklaşma ve bütünleşmedir. İşte Alevi’nin hakikat bayramı budur. Can birliğine, canana kavuşmak, Ehl-i Beyt’in bizi davet ettiği anlayışa ulaşmak, Alevi’nin gerçek bayramıdır. Alevilikte, birbirlerine “Canlar” diye hitap edilir, canlar Cem olunca aradan ikilik kalkar.
Cem her zerreyle kucaklaşıp birlik sırrına Ehl-i Beyt muhabbetiyle erdikçe, cana bayram olur, kırgınlıkların, küskünlüklerin ortadan kalkmasına vesile olur. İşte Alevi Cem’lerinde yüzyıllar boyunca insanların aralarına ikilik koyan öfke, haset, fesat ve her türlü davranış Cem’de sorgulanmış ve Hakk’ın huzurunda rızalık alınmış haklının hakkı teslim edilmiş olur. Alevi’lerin 1950 yıllarına kadar mahkemeye davaları intikal etmemesi bu nedenledir. Alevilikte, insanın maddi, manevi her türlü hukukuna riayet edilmiş, barışık yaşam korunmuştur.
Alevilikte bayram bir gün değil, her gündür. İnsanlığın bütünüyle barışık yaşamak, temel ilke olmuştur. Yolumuz,<<Ağlattığın varsa güldür, döktüğün varsa doldur, kırdığın gönül varsa tamir et >>der. Bu yol sevgi yoludur, insanın gönlü Hakk evidir.
Cenab-ı Allah, “Ben; mahzun, kırık kalplerdeyim” diye buyurmuştur. Ehl-i Beyt, Ali aba yolu olan Alevilikte gönül incitmek yoktur, gönülleri sevgi doludur. Pirimiz Hacı Betaş Veli’de demiyor mu? “incinsen de incitme” insanı saymayan, sevmeyen, sevgi beslemeyen, Allah’a da sevgi beslemez, sevmez. Hakk katında da makbul olmaz zira Kur’an da da “Birbirinizi sevmedikçe hakikatte iman etmiş olmasınız” demiyor mu? Yunus ise; <<Ben gelmedim dava için, benim işim sevi için>>diyor.
Ehl-i Beyt değerlerini alıp yaşantı eden ariflere her gün, her an bayram olur. Kimseye kötülük etmeyen, çevresiyle barışık yaşayan, sevgi, hoş görü ilkelerini benimseyen kime kötülük yapabilir. İşte bu anlayışı alıp yaşayanın gönlüne huzur gelir. Cenab-ı Hakk’ta böyle bir kulun gönlüne sevgisini, muhabbetini ilham eyler.
Alevilikte “Canlar” diye hitap edilmesindeki maksat; ırktan, renkten, dişilikten ve erkeklikten öte olan can birliğini esas almıştır.
Kur’an da: (Ankebut suresi 45 ayet) <<Oku kitaptan sana ne vahiy edilirse, dua, ibadet et; şüphe yok dua, anış ibadet çirkin ve kötü şeylerden alıkoyar. İnsanı ve elbette Allah’ı anmak en büyük ibadettir ve Allah ne işlerseniz bilir>> Der.
Alevi toplumu Ehl-i Beyt değerleri ile beslendiği için diğer anlayışlarla kıyası yoktur. Aleviler; ibadetin özüne, maksadına, cevherine bakar.
Bu yüzden ibadet anlayışı, oruç anlayışı Alevilikte çok daha derindir. Eğer ibadetlerde yaptığımız bir takım uygulama ve şekiller bizi manasına taşımıyorsa işin sadece gösterişinde, şeklinde kalırız.
Kur’an Ma’un suresinde: <<Vay hallerine o ibadet, dua edenlerin onlar ki salâtlarını unuturlar. Ve onlar bütün işlerini gösteriş için yaparlar ve yardımlaşmayı men ederler>> diyor.
Hz. Muhammed’in Ashab-ı Suffa ile yaptığı sohbetler ve sohbetlerin mahiyetinin çok daha derin olduğunu tarihler kaydetmektedir. Hz. Muhammed, Hz. Ali ile konuştuğu bir sırada Hattab’ın oğlu Ömer onların ne konuştuğunu merak edip izin istemiş ve sohbete dâhil olmuş; nedense bir müddet sonra tekrar Hz. Muhammed’den izin isteyerek dışarı çıkmış, kendisine ne konuşuyorlardı diye sorduklarında; <<Ben onların konuştuklarından hiçbir şey anlamadım>>demiştir. Görüldüğü üzere, Hz. Muhammed’in ve Ehl-i Beyt’inin manevi sırları ve hakikatleri ehline malum olmuştur. Kur’an da: “İlimde derinleşmiş olanlar vardır.” Derken herkesin ibadetten, oruçtan anladığı malum olduğu hakikat iledir.
İlim şehri Muhammed kapısının hikmeti olan Hz. Ali efendimiz <<Sadece Fatiha suresinin size tefsir etsem kırk deve yükü kitap çıkarırım>> demiştir. İbadetlerin şeklinde kalan kişinin elde edeceği mükâfatın Hz. Muhammed efendimiz sadece yorgunluk ve açlık olacağını ifade etmiştir. Aleviliğin ibadet ve oruç anlayışları çok daha derin olacaktır. Çünkü bu yol Ehl-i Beyt yoludur.
Aleviler ramazan ayı içerisinde gönlü buruktur. Diğer anlayışlar gibi davulla, zurnayla, eğlenceyle zevki, sefa ile gün geçirmezler. Çünkü ramazanın on dokuzuncu günü melun İbn-i Mülcem tarafından zehirli kılıçla başına vurularak yaralanan ve üç günün sonunda, yani ramazan yirmi birinci günü şehit olan Hz. Ali efendimizin şahadetiyle, bu ay Alevilere adeta yas olmuştur. Kur’an indirildiği için kutsal ilan edilen bu ayda vahy-i İlahinin kendisi olan; <<Ben canlı Kur-an’ım; sorun beni kaybetmeden Kur’an hakkında>> diyen Hz. Ali, O Şahı Merdan Şehit edilmiştir. Hz. Muhammed: “Kur’an Ali ile Ali Kur’an iledir” buyurmuştur. O halde canlı Kur’an’a neden saygı duyulmamıştır. Sıffın savaşında melun Muaviye komutanı, Amr İbn-i As tarafından Kur’an mızrakların ucuna takılmıştır. İşte Kur’an-ı mızrakların uçlarına takanlar, canlı Kur’an-ı Şehit ettiği ay olmuştur.
Hz. Ali’ye vurulan bu kılıç, İslam’ın ruhuna vurulan Emevi’nin zehirli kılıcıdır.
Nasıl ki Kur’an mızrakların ucunda aldatma aracı olduysa bu ayı da kullanma biçimleri bir hakikatin üstünü örtmekle araç edilmiştir.
Hz. Ali efendimizin bu ayda şehit edilmesi bir tesadüf olmasa gerek, Kur-an, ramazan ayında indirilmeye başlandı, Kur-an’ın ruhu olan Hz. Ali bu ayda şehit edildi. Bu, İslam’a Kur-an’a yapılan darbe değil de ya nedir? İslam, Emeviler tarafından bir gömlek gibi ters giyilerek zihinler zehirlenmiştir. Hz. Muhammed tarafından Şam’a sürülen melun Muaviye, peygamber efendimizin hakka yürümesinden sonra geri getirtilip, Hz. Muhammed’in minberine oturtturulacak, Emeviler tarafından <hazret> denilecek kadar ileri gitmediler mi? Burada ki samimiyetlik nerede? İşte bu yüzden samimi Müslümanlar artık uyanmalı ve İslam tarihini samimiyetle sorgulamalı ve Ehl-i Beyt’le tanışmalı ki, o zaman İslam’ın gerçek değeri ortaya çıkmalı.
İslam, Ehl-i Beyt’le buluşmadıktan sonra boynu büküktür. Yapılan ibadetler de, zahirden öteye geçmeyen birer uygulama olur. Çünkü Hz. Muhammed; <<Bin yıl namaz kılsan başın secdede yara olsa, belin yay gibi olsa Ali’ye iman etmedikçe fayda vermez>> demiştir. İbadetlerin ruhu, canı Ehl-i Beyt’tir. Cenabı Hakk bizleri bu yoldan ayırmasın. Bütün dünyada Müslümanların haline bakılırsa hepsinin durumu dramdır. Nedeni ise Ehl-i Beyt’ten uzak kalışlarıdır. Ehl-i Beyt’en uzak kalış, İslam’ın özünden uzak kalıştır. Bu nedenle ibadetler adet, hurafeler dini haline gelmiştir.
Çok şükür ki İslam ve Ehl-i Beyt anlayışı, İmam Zeynel Abidin ile Anadolu ya gelmiştir. Ve Anadolu topraklarında yayılmıştır.
Hepinize en içten dileklerimle sevgi, saygı ve aşk-ı niyazlarımı sunuyorum.
Ayrıntılı Bilgi İçin; Alevi İslam Din Hizmetleri Sayfasını Takip Ediniz http://www.aleviislamdinhizmetleri.com/