Anneler Günü kendini 1600'lü yıllarda İngilizler'in "Mothering Sunday" (Anneler Pazarı) kutlamalarında gösterdi. Hristiyanlığın Avrupa'ya yayılmasından sonra "Anneler Pazarı" kutlamaları ruhani bir güç sayılan "Anneler Kilisesi" ni onurlandırmak amacıyla düzenlenmeye başlandı,doğurganlık ve inanç yine bir araya geldi.
İçinde bulundukları dönemde zor koşullar altında yaşayan ve çoğu zaman çalıştıkları yerlerde barınan İngilizler bu özel günde izinli sayılırlar ve tüm günlerini evlerinde anneleri ile geçirirlerdi. Hatta biraz da hristiyan aleminin yortu geleneğinin etkisiyle olsa gerek "mothering cake"adını verdikleri bir tür pasta götürme adeti yerleşmişti.
Hristiyanlığın Avrupa'da yaygınlaşmasından sonra bu kutlama, onlara hayat veren ve kötülüklerden koruyan ruhani bir güç sayılan "Anneler Kilisesi" ni onurlandırmak amacıyla değişti. Zamanla kilise festivali Anneler pazarı kutlamaları ile birleşerek, beraber kutlanmaya başlandı.
Anneler Günü resmi olarak ise ilk kez Amerika Birleşik Devletleri'nde 1872 yılında kutlandı. Şair Julia Ward Howe bundan böyle her Paskalya Yortusu'nun dördüncü Pazarı'na denk gelen tarihin kendi şehrinde Anneler Günü olarak kutlanacağını ilan etti.
Philedelphia'da yaşayan Ana Jarvis adındaki genç kız, annesinin ölüm yıldönümü olan Mayıs ayının ikinci Pazar'ının tüm eyalette "Anneler Günü" olarak kutlanmasını istedi. Politikacılara, bakanlara ve iş adamlarına kendisine yardımcı olmaları için mektup yazdı.
Jarvis'in gösterdiği gayret 1911 yılında semeresini verdi ve her yıl Mayıs ayının ikinci Pazar gününün Amerika Birleşik Devletleri'nin tüm eyaletlerinde "Anneler Günü" kutlanması hükümet kararıyla kesinleşti.
Böylece Mezopotamya ve Anadolu uygarlıklarının binlerce yıl önce başlattığı gelenek 20. yüzyılın başından itibaren dünya çapında kabul görmüş oldu.
Ülkemizde ise 1955 yılından beri mayıs ayının ikinci pazar gününde anneler günü kutlanıyor.
Türkiye, Danimarka, Finlandiya, İtalya, Avustralya ve Belçika'da da aynı tarih kabul edilmesine rağmen İngiltere'de ve diğer birçok ülkede Anneler Günü ulusça belirlenen değişik tarihlerde kutlanmaktadır.
Anneler günü, bizleri dokuz ay karnında taşıyan ve belki de ölene kadar en küçük zor ânımızda bile bizim derdimizle dertlenen kutsal varlıklarımız, yani annelerimizi hatırlamamız adına dünyanın farklı yerlerinde farklı günlerde de olsa kutlanan özel bir gündür. Yine diğer özel günlerde olduğu gibi anneler gününde de annenin önemi ve bizler için ne kadar değerli olduğu hatırlanır ve onların gönlünü almak adına hediyeler verilir. Hediye veremeyecek durumda ise ona özel bir şiir yazar ya da daha önce yazılmış bir şiiri ona ithâfen seslendiririz. Peki ama hiç düşündük mü, dünyada ilk anneler günü kutlamaları hangi yörelerde ne zaman kutlanmış.
İlk anneler günü kutlamaları, çok eskilere yani Antik Yunan tarihine kadar dayandırılmaktadır. Herkesin üzerinde birleşmediği bir fikir olsa da ilk anneler günü kutlamaları, o zaman var olduğu kabul edilen tanrıların anası Rhea için düzenlenen bahar şenlikleridir. Daha günümüze yaklaşıldığında da İngiltere’de Paskalya’dan kırk gün önce “Anneler Pazarı” denilen bir kutlamaya rastlanır. Sonraları Hıristiyanlık dininin Avrupa kıtasında yaygınlaşmasıyla bu günün adı“Kilise Ana” olarak anılır oldu. Fakat önce Avrupalı Hıristiyanların bulduğu annelerine şükranları sunma günü fikri tüm dünyayı sardı. Ve günümüzde dünyanın çeşitli yörelerinde farklı günlerde kutlanılmaya başlandı.
Anneler gününün bu kadar detaylı geçmişinden sonra günümüz anneler günü anlayışına çevrildiği dönem ise Julia Ward Howe isimli bir ABD vatandaşının bu günü barışa adanmış bir anneler günü olarak kutlanması adına uluslararası girişimlerinin olduğu 1872′li yıllara rast gelir -ki Türkiye’de anneler günün yaklaşık olarak 1955 yıllarından sonra kutlamaya başlayacaktır-. Bunun yanında dünyanın farklı yörelerinde anneler günü farklı günlerde kutlansa da Türkiye’nin de içinde bulunduğu Danimarka, İtalya, Finlandiya, Belçika ve Avustralya gibi ülkelerde anneler günü aynı güne denk gelmektedir.
Anneler Günü kendini 1600'lü yıllarda İngilizlerin "Mothering Sunday" (Anneler Pazarı) kutlamalarında gösterdi. Hıristiyanlığın Avrupa'ya yayılmasından sonra "Anneler Pazarı" kutlamaları ruhani bir güç sayılan "Anneler Kilisesi"ni onurlandırmak amacıyla düzenlenmeye başlandı, doğurganlık ve inanç yine bir araya geldi.
İçinde bulundukları dönemde zor koşullar altında yaşayan ve çoğu zaman çalıştıkları yerlerde barınan İngilizler bu özel günde izinli sayılırlar ve tüm günlerini evlerinde anneleri ile geçirirlerdi. Hatta biraz da Hıristiyan aleminin yortu geleneğinin etkisiyle olsa gerek "Mothering Cake" adını verdikleri bir tür pasta götürme adeti yerleşmişti.
Hristiyanlığın Avrupa'da yaygınlaşmasından sonra bu kutlama, onlara hayat veren ve kötülüklerden koruyan rûhânî bir güç sayılan "Anneler Kilisesi"ni onurlandırmak amacıyla değişti. Zamanla kilise festivali, "Anneler Pazarı" kutlamalarıyla birleşerek, beraber kutlanmaya başlandı.
Anneler Günü, resmi olaraksa ilk kez Amerika Birleşik Devletleri'nde 1872 yılında kutlandı. Şair Julia Ward Howe bundan böyle her Paskalya Yortusu'nun dördüncü Pazarı'na denk gelen tarihin kendi şehrinde Anneler Günü olarak kutlanacağını ilan etti.
Philedelphia'da yaşayan Ana Jarvis adındaki genç kız, annesinin ölüm yıldönümü olan Mayıs ayının ikinci Pazar'ının tüm eyalette "Anneler Günü" olarak kutlanmasını istedi. Politikacılara, bakanlara ve iş adamlarına kendisine yardımcı olmaları için mektup yazdı.
Jarvis'in gösterdiği gayret 1911 yılında semeresini verdi ve her yıl Mayıs ayının ikinci pazar gününün ABD'nin tüm eyaletlerinde "Anneler Günü" kutlanması hükümet kararıyla kesinleşti.
Böylece Mezopotamya ve Anadolu uygarlıklarının binlerce yıl önce başlattığı gelenek 20. yüzyılın başından itibaren dünya çapında kabul görmüş oldu.
Ülkemizde ise 1955 yılından beri mayıs ayının ikinci pazar gününde anneler günü kutlanıyor.
Türkiye, Danimarka, Finlandiya, İtalya, Avustralya ve Belçika'da da aynı tarih kabul edilmesine rağmen İngiltere'de ve diğer birçok ülkede Anneler Günü ulusça belirlenen değişik tarihlerde kutlanmaktadır.
BİR HİKAYE..
Annemin sadece bir gözü vardı. Öteki gözü çukurdu, yani yeri boştu. Ondan nefret ediyordum. Çünkü bu durum beni arkadaşlarımın arasında utandırıyordu.
Babam, ben daha küçükken bir kazada öldüğünden, ailemizi geçindirmek de anneme kalmıştı. Bunun için okulda aşçılık yapıyordu.
İlkokulda iken bir gün annem bana merhaba demeye gelmişti. Sanki yerin dibine geçmiştim. Bunu bana nasıl yapabilirdi...?
Onu görmezden geldim, ona nefretle bakarak oradan kaçtım.
Ertesi gün sınıfta bir arkadaşım bana:
Senin annenin sadece bir gözü var. Diğeri ne biçim dedi.
Diğer arkadaşlarımda gülüşüyorlardı.
O anda yerin dibine girmem ve annemin hemen ortadan kaybolmasını istedim.
Bu yüzden, o gün onunla karşılaşınca dedim ki:
Beni gülünç duruma düşüreceğine, ölsen daha iyi...!
Annem karşılık vermedi. Sadece, tek gözüyle bana biraz baktı ve uzaklaştı gitti.
Dediklerim hakkında bir saniye bile düşünmemiştim, çünkü çok kızmıştım. Onun duyguları beni hiç ilgilendirmiyordu. Onu evde istemiyordum ama ev onun üzerineydi.
Çok çalıştım, kendime yeter oldum, sonunda Singapur'a okumaya gittim.
Bir süre sonra da evlendim. Birikimime borç ekleyerek kendime bir ev aldım.
Daha sonra çocuklarım oldu ve hayatımdan memnundum. Annemi unutmuştum.
Bir gün annem bizi ziyarete gelmişti. Öyle ya, kaç yıldır beni görmemişti.
Kapıya gelince, çocuklarım tek gözlü birini görünce birden korktular, sonrada güldüler.
Babaanneniz diyemedim. İçeri girince ilk fırsatta ona:
Evime gelip çocuklarımı nasıl korkutabilirsin...? Buradan hemen git...! dedim.
Bu çıkışıma annem kısık bir sesle:
Kusura bakmayın, ben yanlış adrese geldim galiba dedi. Ve çıktı-gitti...!
Aradan yine uzun bir zaman geçmişti.
Bir gün mezunlar toplantısı için okulumdan bir mektup aldım.
Karıma; iş seyahatine gidiyorum diye bahane uydurdum.
Mezunlar toplantısından sonra, birden aklıma düştü. Sadece meraktan eski evime gittim.
Eski komşularımıza sorduğumda, annemin öldüğünü söylediler.
Önce biraz sevinç duyar gibi oldum ama içimde bir burukluk ve sızı hissettim.
Ben şaşkınca beklerken, bana verilsin diye annemin bir mektup bıraktığını söylediler.
Açtım ve okumaya başladım:
Ey sevgili oğlum. Her zaman seni düşündüm.
Singapur'a gelip çocuklarını korkuttuğum için üzüldüm.
Mezunlar gününde geleceksin diye çok sevindim ve bekledim.
Ama, seni görmek için yataktan kalkabilir miyim diye çok düşündüm.
Seni büyütürken, tek gözümle sürekli bir utanç kaynağı olduğum için de üzgünüm.
Biliyor musun biricik oğlum...?
Sen küçücükken, babanla birlikte bir kaza geçirmiştin. Baban öldü fakat sen, bir gözünü kaybetmiştin. Bir anne olarak, senin tek bir gözle büyümene dayanamazdım. Bu yüzden, babandan kalan tarlayı satarak, ameliyat masraflarına yatırdım.
İşte, şimdi o yeri boş olan gözüm var ya, onu sana vermiştim.
Nakil çok başarılı geçmişti, hiç fark edilmiyordu.
O gözle, biricik oğlum görüyor diye çok mutlu oluyordum. Ana yüreği oğul, sana sen benim gözümle görüyorsun diyemedim. Başarılarından dolayı seninle o kadar gurur duyuyordum ki, bu bana yetiyordu.
Her şeye rağmen, sen benim oğlumsun...
Bütün sevgilerimle... Annen...!
ALEVİ İSLAM İNANÇ HİZMETLERİ BAŞKANLIĞI
Ayrıntılı Bilgi İçin; Alevi İslam İnanç Hizmetleri Sayfasını Takip Ediniz https://www.aleviislaminanchizmetleri.org/