Hızır ( A.S ) ve Hızır Orucu / 17 Şubat 2022, Perşembe

 Kul daralmayınca Hızır yetişmezmiş…

  Hz. Hızır’ın Hz. Musa döneminde yaşadığı, kendisine Hak katında ilmi ledün bilgisi verildiği herkesçe bilinen bir bilgidir.  Arapça kaynaklara baktığımızda Hadır olarak, Türkçe kaynaklara baktığımızda ise Hızır ve Hıdır olarak bilinmektedir. Nuh’un oğlu Sam’ın soyundan olduğuna inandığımız Hz. Hızır mana olarak ta yeşillik anlamını ifade eder. Kendisine bu benzetmenin neden yapıldığı ise; bize geçmiş kaynaklardan şöyle aktarılıyor. Kendisinin gezdiği ve gittiği yerlerin bolluk ve bereket içerisinde kaldığı bilgisidir.

  Mitolojik anlatımlarda inanan kişilerin zor anlarında onlara yardım ettiğine inanılan, inanarak çağrıldığında ise herkesi tüm sıkıntılardan kurtardığı bir Allah dostudur.

  İslami kaynaklara göz attığımızda Hızır ve İlyas İskender’i Zulkarneyn ve beraberindekilerle avlanmaya giderler.  Hızır ile İlyas birlikte avlanmak istedikleri için o gruptan ayrı bir şekilde yol alırlar ve çok fazla yol yürüdüklerinden ötürü artık yorgun düşerler ve bir pınarın başına gelerek su içerler, daha sonra avladıkları avlarını yıkamaya koyulurlar, o vakit avlarının suyun temas etmesi ile birlikte canlandığına şahit olurlar, o zaman bu suyun ab-ı hayat suyu (ölümsüzlük suyu) olduğunun farkına varırlar.

  Daha sonra İskender ve beraberindekilerin yanına geldiklerinde ise, orada bulunanlar onlara avladıkları avlarını sorarlar. Onlarda pınarın başında karşılaştıkları hadiseyi anlatırlar. İskender ve beraberindekiler pınara geldiklerinde her yerin sularla kapandığını görürler ve o çeşmeden su içmek onlara nasip olmaz. Bu sudan sadece Hızır ile İlyas içerler, birisi karada darda kalanlara yardım eder, diğeri de denizde darda kalanlara yardım eder.

Hz. Hızır ve Hz. Musa Kıssası;

Yine tarihi kaynaklarda ve anlatılarda şöyle bir rivayet anlatılır ki;

Bir gün Hz. Musa İsrail oğulları ile sohbet ederken orada bulunanlarca kendisine bir soru yöneltilir?

Ey Allah’ın Peygamberi!  Senden daha ilim sahibi bir kul var mı dediklerinde;

Hz. Musa; onlara böyle bir kul benim dışımda yok der.

Ve Cenab-ı Hak kendisine; Ey Musa öyle bir kulum var ki senden daha bilgili deyince! Hz. Musa; Ey Rabbim, o kulunu bana da göster bende ona tabii olayım der;

Ve o kulunu nasıl ve nerede bulurum dediğinde ise; Haktan tekrar nida gelir,

Ey Musa! O kulumu iki denizin birleştiği yerde bulabilirsin!  

Hz. Musa yanına Yûşa’yı da alarak yola koyuldu. Buradan sonrasını Keyf Suresinde geçen kıssalarla anlatalım;

60. Bir zaman Mûsa, genç dostuna şöyle demişti: "İki denizin birleştiği yere kadar hiç durmadan yürüyeceğim yahut da seneler ve seneler harcayacağım."

61. Bu ikisi, iki denizin birleştiği yere vardıklarında, balıklarını unuttular. Bunun üzerine balık da denizde bir deliğe doğru yola koyuldu.

62. Orayı geçtiklerinde Musa, genç arkadaşına dedi ki: "Hadi, getir şu sabah yemeğimizi. Vallahi bu yolculuğumuz yüzünden epey çektik."

63. Genç adam dedi: "Bak sen şu işe; hani kayaya sığınmıştık ya, işte o sırada balığı unuttum. Onu hatırlamamı bana unutturan, şeytandan başkası değildi. Balık, denizin içinde acayip bir biçimde yolunu tuttu."

64. Musa: "Arayıp durduğumuz işte o idi." dedi. Bunun üzerine kendi izlerini sürerek gerisingeri döndüler.

65. Orada, kullarımızdan öyle bir kul buldular ki, biz ona katımızdan bir rahmet vermiş, lütfumuzdan bir ilim öğretmiştik.

66. Musa ona dedi ki: "Sana öğretilenden bana da bir olgunluk/bir bilgi öğretmen şartıyla sana tâbi olayım mı?"

67. Dedi: "Doğrusu sen benimle beraberliğe dayanamazsın."

68. "Havsalanın almadığı bir şeye nasıl dayanacaksın?"

69. Musa dedi ki: "Allah dilerse beni sabırlı bulacaksın; hiçbir işte sana karşı gelmeyeceğim."

70. Dedi: "Bak, eğer bana uyarsan, ben sana kendisinden bahis açıncaya değin hiçbir şey hakkında bana soru sorma!"

71. İkisi birlikte yola koyuldular. Bir süre sonra gemiye bindiklerinde, tuttu gemiyi deliverdi. Musa dedi: "İçindekileri boğmak için mi deldin onu? Vallahi korkunç bir iş yaptın!"

72. Dedi: "Ben söylemedim mi, sen benimle beraberliğe asla dayanamazsın!"

73. Musa dedi: "Unuttuğum için beni azarlama; bu yaptığımdan dolayı da bana zorluk çıkarma."

74. Yine yola koyuldular. Bir süre sonra bir oğlana rasgeldiler; tuttu onu öldürdü. Musa dedi: "Tertemiz bir insanı, bir cana karşılık olmaksızın öldürdün ha! vallahi çok kötü bir iş yaptın!"

75. Dedi: "Ben sana söylemedim mi, sen benimle beraberliğe asla dayanamazsın."

76. Musa dedi ki: "Eğer bundan sonra sana bir şey sorarsam artık bana arkadaşlık etme. Vallahi, öyle bir durumda benden ayrılmakta mazur sayılacaksın."

77. Yine yola koyuldular. Biraz sonra bir kente geldiler. Kent halkından yemek istediler, ama onlar bu ikisini konuk etmekten çekindiler. Orada, yıkılmayı bekleyen bir duvara rastladılar; genç adam tuttu onu onardı. Musa "İsteseydin buna karşılık bir ücret elbette alırdın." dedi.

78. Dedi ki: "İşte bu, seninle benim aramın ayrılmasıdır. Şimdi sana tahammül edemediğin şeylerin içyüzünü haber vereceğim."

79. "Gemiden başlayayım: O gemi, denizde işçilik yapan bir grup yoksulundu. Ben onu kusurlu hale getirmek istedim. Çünkü biraz ötelerinde bir kral vardı; tüm gemilere zorla el koyuyordu."

80. "Oğlan çocuğa gelince: Onun anası babası inanmış kişilerdi. Çocuğun onları azgınlık ve inkâra sürüklemesinden korktuk."

81. "Diledik ki, Rableri onlara o çocuktan temizlikçe daha üstün, merhametçe daha gelişmişini versin."

82. "Ve duvar. Duvar, o kentte yaşayan iki yetim oğlanındı. Altında, oğlanlara ait bir define vardı. Oğlanların babası da hayır ve barış seven bir kimse olarak yaşamıştı. Rabbin istedi ki, o çocuklar ergenliklerine ulaşsınlar da Rabbinden bir rahmet olarak definelerini çıkarsınlar. Ben bunları kendi buyruğumun sonucu olarak yapmadım. İşte senin sabretmeye güç yetiremediğin şeylerin içyüzü budur."

  Buradaki mana boyutu aslında her bilenden üstün bir bilenin olmasıdır. Karşılaşacağımız bir kazanın bile belki bizler için bir hayra vesile olması misalidir. Burada biraz tefekkür edilmesini rica ediyorum.

Hızır Orucu ve Kaynağı?

  Oruç deyince ne anlıyoruz? En önemlisi de bu, Orucun sadece aç kalmak olmadığını, tüm bedenin de oruçlu olma hali olduğunu anlıyoruz. Örnekte verecek olur isek kısa ve öz bir şekilde “ Elin, belin, dilin, gözün” orucu da olduğu sonucuna varıyoruz.

  Oruç: Sessiz kalmak, tokun açın halinden anlaması, nefsi ıslah etmek, arzu ve isteklerden uzak durmak adına gerçekleştirilen, Allah ile kul arasında gizli bir ibadettir. Tabii ki de anlayana!

Hac Suresi 37. Elbette onların etleri ve kanları Allah’a ulaşmayacaktır. Ancak O’na sizin takvanız erecektir.”

Peki, neden Hızır Orucu tutuyoruz?

  Tüm yol taliplerinin tutması gereken Hızır orucu her yılın şubat ayının ikinci haftası tutulur. Bu eda edilen orucun kaynağıyla alakalı birçok bilgiler veriliyor. Örnek verecek olur isek bunlarda bir tanesi;  Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin efendimizin hastalanması ve daha sonra “ İnsan Suresi 7.8.9 ayetlerin de” geçen kıssanın Hızır Orucu olduğu kanısıdır.

  Ben şahsen tutulan eda edilen bu orucun bir şükür orucu olduğunu düşünüyorum. Yüce Yaratan kendi katında Hz. Hızır’a ilmi ledün bilgisi vermiş, o da bu ilme nail olunca 3 günlük bir şükür orucu tuttuğu kanısındayım.

  Özetleyecek olur isek herkes birbirinin Hızırı olmalıdır. Bu orucunda ihtiyarı bir nefis kırma orucu olduğunu düşünüyorum.

Kaynak:

Kur-anı Kerim çeviri/ Yaşar Nuri Öztürk

ALEVİ İSLAM İNANÇ HİZMETLERİ BAŞKANLIĞI   

 

Ayrıntılı Bilgi İçin; Alevi İslam İnanç Hizmetleri Sayfasını Takip Ediniz  https://www.aleviislaminanchizmetleri.org/